16 Mart 2014 Pazar

Hassasiyet

Şeytan ile Oduncunun Savaşı

Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah'a karşı kulluk" vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan medet beklerlerdi.
Oduncu, bir gün: «Şunların Allah diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum» diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi.
Dağa doğru giderken karşısına acayip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu. Oduncu:
- Halkın Allah diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam, oduncuya:
- Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı.
Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı.
Şeytan zahide:
- Ey zahid, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete kadar müsaade etmiştir. Fakat gel o ağacı kesme, seninle anlaşalım. Ben sana her gün bir altın vereyim, sen de ağacı kesmekten vazgeç. Hem el ağaca tapıyormuş, günah işliyormuş senin neyine gerek, altınını al işine bak, dedi.
Adam şeytanı bırakmıştı. Şeytan adama, akşam yatıp sabahleyin yastığının altına bakmasını söyledi ve anlaşarak ayrıldılar.
Adam ağacı kesmekten vazgeçip, evine dönmüştü.. Akşam yatıp sabahleyin yastığının altına baktığında, altını gördü. Memnun olmuştu, ikinci gün oldu. Fakat bu sefer şeytan altını koymamıştı. Adam kızıp baltasını aldığı gibi dağa ağacı kesmeye gitti. Fakat yolda yine şeytanla karşılaştılar. Adam şeytana iyice kızmıştı. Görünce:
- Seni sahtekâr seni, kandırdın değilmi beni?., diyerek üzerine hücum etti.
Fakat evvelkinin tam tersine bu sefer şeytan adamı tuttuğu gibi altına aldı. Adam şaşırmıştı. Bu nasıl hâl der gibi şeytanın yüzüne bakıyordu. Şeytan:
- Hayret ettin değil mi? Niçin bana yenildiğinin sebebini söyleyeyim: Dün sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. Seni değil ben, dünyadaki bütün şeytanlar bir araya gelsek yine yenemezdik. Lâkin şimdi Allah rızası için değil de, sana altını vermediğim için kızdığından gidiyorsun, işte o yüzden bana mağlup oldun ve sana ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim, dedi.
Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yayınevi


Allah İçin
Allah'ın (c.c.) kılıcı Hz. Ali (r.a.) bir savaş esnasında düşmanı olan bir yiğidi yere yıkıp öldürmek üzereyken, düşmanı Hz. Ali'nin (r.a.) yüzüne tükürdü. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalktı.

"Yürü git seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin." dedi.

Savaşçı bu duruma şaştı.

- "Beni alt edip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu? diye sordu.

Hz. Ali (r.a.) cevap verip şöyle dedi:

- "Ben seninle Allah (c.c.) yolunca ve Allah'ın (c.c.) rızasını kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce kinlendim, sana kızdım; eğer o an öldürseydim sana kızgınlığımdan bunu yapmış olacaktım. Yani seni Allah (c.c.) rızası için değil de kendi nefsim için öldürmüş olacaktım. Bu yüzden seni serbest bıraktım."

Bunu duyan adam, bu büyük asalet ve incelik karşısında iman ederek müslümanlar safına katıldı.

7 Şubat 2014 Cuma

İstiridyenin İçine Bir Sızı Düştü

Kendi halinde, sade ama mutlu bir hayatı vardı istiridyenin. Denizin derinliklerinde bir kayaya tutunmuş yaşayıp gidiyordu. Tuzlu deniz suyundan yiyeceğini buluyor, sert kabuğu onu düşmanlarına karşı koruyabiliyordu. O da zamanın büyük kısmını sağından solundan süzülerek geçen balıkları seyrederek geçiriyordu.
Derken, bir gün, istiridyenin içine bir sızı düştü. İçinde hissettiği acı sakin hayatını alıp götürmüş, yerine sıkıntılı ve sancılı günler getirmişti. İstiridye, bu sancıların nedenini öğrenmekte gecikmedi: Bir kum taneciği! Küçücük bir kum taneciği nasılsa istiridyenin içine girmiş ve şimdi onu acılar içinde kıvrandırıyordu.
Bir gün istiridye kendi kendine bu kum taneciğini ne yapacağını düşünmeye başladı. 'Bu sıkıntı neden benim başıma geldi? Nasıl böyle bir şey oldu?' gibi sorular sormanın gereksiz ve faydasının olmayacağını biliyordu. O kum taneciğinden kurtulmanın mümkün olmadığının da farkındaydı. O halde yapması gereken, şimdi düşman gibi görünen bu davetsiz misafirle birlikte yaşamaya çalışmaktı.
Bu kararının ardırdan istiridyenin sancıları sona ermedi, ama azaldı. Şikâyet etse kat kat artacak olan sıkıntıları dayanılabilir ölçüde kaldı. Günler, aylar ve yıllar geldi geçti, ilginçtir, istiridyenin ağrıları ve sıkıntıları da neredeyse sona ermiş ve ardından herkesin ziyaret etmekten zevk duyduğu bir istiridye bırakmıştı.
Çünkü hayatının uzun süre acılarla geçmesine neden olan o kum taneciği, onun sabrıyla bir inciye dönüşmüştü. İstiridyenin bulunduğu yerde yaşayan diğer deniz canlıları onu sık sık ziyaret etmeye, zaman zaman kabuğunu açtığından ortaya çıkan muhteşem inciyi seyretmeye geldiler.
Ve bir şeye hiç karar veremediler: O harika inci mi istiridyeyi güzelleştiriyordu, yoksa sabır ve sükûnet sembolü gibi duran istiridye mi inciyi öyle güzel gösteriyordu?


Normal hayatımızda da olmuyor mu böyle sıkıntılar. Her an zorluklarla baş başayız. Zorluklara sabır edebildiğimiz kadar kazançlıyız unutmayalım...